Halk oyunlarının incisi mumlu dans olarak da bilinen, ulusal ve uluslararası alanda tanınan Çayda Çıra oyunu hakkında bilinen birkaç efsane vardır. İlki şöyledir; Uluovayı ortadan ayıran Harıngit Çayı’nın kıyısında kurulu bir köyde köyün ileri gelenlerinden birinin oğlu evlenmektedir, düğünde günlerce eğlenilir. Artık düğünün son gecesidir ve eğlence olanca coşkusu ile devam etmektedir ancak aniden ay tutulması olur ve bu olay pek hayra yorulmaz. Düğüne katılanlar bunu uğursuzluk olarak yorumlar ve davetliler tedirgin olur. Bunun üzerine damadın annesi Pembe Hatun bu duruma çok üzülür. Köyde ne kadar mum varsa toplatır toplanan bu mumları tabaklara dizdirip herkesin eline tutuşturur ve mumların ışığında oynamaya başlar. Çalgıcılar hemen bu oyuna uygun bir müzik bulurlar ve eğlence kaldığı yerden devam eder. Böylece çayda çıra oyunu ve melodisi ortaya çıkar.
Efsanelerin ikincisi ise şöyledir: Fırat Nehrinin iki yakasına yerleşen iki Oğuz boyundan iki genç, birbirlerine sevdalanmıştır. Kız geceleri nehrin kenarında ışık yakarak karşı yakadaki sevdiğine yol gösterirmiş. Böylece ışığı takip eden genç girdaba kapılmadan yüzerek karşı kıyıya çıkarmış. Bu gizli buluşmaları fark eden kızın babası bir gece kızının yaktığı ışığı söndürmüş bunun üzerine suyun ortasında kalan genç yolunu bulamamış ve girdaba kapılarak boğulmuş. Kız, sevdiğinin kıyıya çıkmadığını görünce o da kendisini sulara atmış. Nehrin her iki yakasındaki köylüler meşaleler yakarak suda kaybolan gençleri aramışlar, ancak ikisini de bulamamışlar ve rivayet odur ki bu hazin olayın sonucunda çayın kenarlarında yakılan çıralar çayda çıra oyununu ortaya çıkarmıştır.